Başarı Nedir? Bekli Sonraki Neslimize Nasip olur


Başarı Nedir?

Ülkemizde uzun zamandır hâkim bir güç oldu bu düşünce ve hayatımızı hep böyle modelledik.
Hayat = Başarı,
Başarı = Para
Eğer hayatı Başarı = Para olarak modellediğimizde satın alınmayacak insan, satın alınmayacak asker, satın alınmayacak bürokratımız kalmaz. Çünkü ana eksende para vardır. Parası olan insanlar (yani kendini parası olduğu için başarmış zanneden) başarı = para olarak görenleri istediği şekilde satın alır ve hizmetinde kullanır.

Ortadoğu'nun Siyasi, Etnik ve Dini Haritası

Giriş

Son zamanlarda "Ortadoğu" olarak adlandırılan bölge üzerinde gerek savaş ve gerekse "barış" yoluyla muhtelif oyunlar oynanıyor. Bu sebeple biz de bu haftaki yazımızda bu bölgenin genel bir siyasi ve etnik haritasını çıkarmayı uygun gördük.

Irak

Malum olduğu üzere Irak toprakları bugün işgal altındadır. Dolayısıyla belli bir siyasi yapısı ve sistemi mevcut değildir. Emperyalist güçler bu ülkenin topraklarını üç parçaya ayırarak, Kürt, Sünni ve Şii bölgeleri şeklinde üç ayrı statüye göre güdümlü yönetimler ortaya çıkarmak istiyor. Ancak biz Irak halkının işgalcilerin bu oyunlarını bozacaklarına ve onları ülkelerinden çıkaracaklarına inanıyoruz.

Etnik yapısı hakkında ise özetle şu bilgileri vermek istiyoruz: Irak halkının % 77'si Arap, % 19'u Kürt, % 1.7'si Türk'tür. Türkler, Türkmenler, Azeriler ve Anadolu Türkleri'nden oluşur. Bunun yanı sıra her birinin oranı % 1'den daha az olan Farisiler (İranlılar), Lurlar, Nasturiler ve İber - Kafkas Çerkezleri yaşamaktadır. Kürtler genellikle kuzeyde, Araplar ve diğer etnik unsurlar ise orta ve güney kesimlerde yoğunlaşmaktadırlar.

Irak halkının dini kimliğine gelince: % 97'si Müslümandır. Müslümanların % 57'si Şii - caferi, % 43'ü sünnidir. % 2 oranında hıristiyan, % 0.7 oranında Yezidi, % 0.2 oranında Sabii, çok az sayıda da yahudi mevcuttur.

Suriye

ABD'nin Irak'tan sonraki hedef olarak ilan ettiği ancak maruz kaldığı bazı sebeplerden dolayı savaşla değil siyasi baskılarla istediği çizgiye çekmeye çalıştığı Suriye, siyasi yönden Hafız Esed'in ölümünden sonra bir reform sürecine girdi. Ancak henüz sistemde köklü bir değişiklik gerçekleştirmiş değil. Bununla birlikte reform sürecine girilmesi halkta olumlu bir beklentinin ortaya çıkmasına, istikballe ilgili müspet yaklaşımların gelişmesine sebep oldu. Suriye'de anayasal olarak çok partili bir sistem mevcuttur. Ancak hala Baas Partisi'nin hakimiyeti ve siyasal gücü devam etmektedir. Ülke 14 Mart 1973'te yürürlüğe giren anayasayla yönetilmektedir. Anayasa cumhurbaşkanına geniş yetkiler vermektedir. Başbakanı ve bakanları tayin, savaş ilanı, olağanüstü hal ilanı ve genel af çıkarma anayasanın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkiler arasında yer alır. Anayasa ülkenin yönetim şeklini "sosyalist halk demokrasisi" olarak niteler. Yasama yetkisi üyeleri seçimle belirlenen 250 üyeli bir parlamentoya verilmiştir.

Suriye'nin etnik yapısı özetle şöyledir: % 88 Arap, % 6 Kürt, % 2.8 Ermeni, % 1 Türk, % 1 Rumdur. Kalan nüfusu Süryâniler, Keldaniler, Nasturiler, Çerkezler ve Yahudiler oluşturur.

Suriye halkının dini kimliği de şöyledir: % 74'ü sünni Müslüman, % 11'i Nusayridir. Nusayriler ehli sünnet alimlerinin gulatu'ş-şi'a (Şiilerin taşkınları) dedikleri fırkalardan olan ve Hz. Ali (r.a.)'nin ilâh olduğuna inanan bir kitledir. Hıristiyan inancındaki teslise (üçlemeye) benzer bir inanç sistemleri vardır. Lazkiye bölgesinde çoğunluğu oluştururlar. Nüfusun % 3'ü Dürzidir ve es-Suveyde (Cebelu Duruz) bölgesinde yoğundurlar. % 0.8 oranında İsmaili vardır. Nüfusun % 10'a yakın bir kısmı da hıristiyandır. Binde bir oranında yahudi mevcuttur. Bunların yanı sıra az sayıda da yezidi bulunmaktadır.

Lübnan

Suriye'nin Lübnan'ın siyasi yapısı üzerinde büyük bir etkisi vardır. Hatta Suriye, Lübnan'ı kendinden bir parça gibi kabul ettiğinden karşılıklı olarak birbirlerinin başkentlerinde sefaretler açmıyorlar. Suriye ayrıca uzun bir süre Lübnan'da askeri güç de bulundurdu. Ancak şimdi askeri gücünü büyük ölçüde çekti. Eskiden Lübnan'a dışarıdan giriş yapanların pasaportları Suriye askerleri tarafından da kontrol ediliyordu. Şimdi bu kontrol kalktı. Ama sıkı siyasi münasebetler ve siyasi sistem üzerindeki etki devam ediyor.
Lübnan oldukça karmaşık bir dini ve etnik yapıya sahip olduğundan siyasi sistemi de karmaşıktır. Halen uygulamada olan devlet geleneğine göre cumhurbaşkanı hıristiyanlardan, başbakan sünni Müslümanlardan, meclis başkanı ise şii Müslümanlardan seçilir. Ancak siyasi alanda Maruni hıristiyanlar daha etkin durumdadırlar. Bütün hıristiyan grupların toplamı ülke nüfusunun % 50'sini bulmazken siyasi platformda hala hıristiyanlar çoğunluk olarak kabul edilmektedir. Hükümette de bütün dini kitleler resmi protokolde kabul edilen oranlarına göre temsil edilirler. 128 üyeli parlamentoda hıristiyanlarla Müslümanlar yarı yarıya temsil edilmektedir. Ancak Dürziler ve Nusayriler de Müslümanlardan sayılmaktadır.

Etnik yapıya gelince: Lübnan nüfusunun % 83'ünü Araplar oluşturmaktadır. Lübnan Araplarının % 63'ü Müslüman, % 8'i Dürzi, kalanı ise Maruni hıristiyandır. % 11 oranında Grek (Yunan asıllılar) vardır. Greklerin % 59'u ortodoks, % 41'i katoliktir. % 5 oranında Ermeni vardır. Ermenilerin tamamı, Ermeni kilisesi mensubu (ortodoks) hıristiyandır. % 1 oranında da Kürt vardır ki, Kürtlerin tamamı Müslümandır.

Genel nüfusa göre dini dağılım ise şöyledir: Halkın % 59.5'i Müslümandır. Müslümanların % 60'ı şii, % 40'ı sünnidir. Yaklaşık % 7 oranında da Dürzi vardır ki bunlar da Müslümanlar arasında gösterilmektedir. Ancak Dürzilerin inanç ilkeleri İslam'ın inanç ilkelerinden çok uzaktır. Dürziler Allah'ın yedi imama hulul ederek nasuti kisveye büründüğüne son olarak da el-Hakim bi Emrillah'ın suretinde göründüğüne inanırlar. Dürziliğin temelini oluşturan Hamza ibnu Ali adlı kişi de kendisinin Allah'ın nurunu ve tevhidini taşıdığını ileri sürmüştür. Bu ve benzeri inanç prensipleri dolayısıyla Dürzilik İslam mezhepleriyle ilgili kitaplarda İslam sınırlarının dışına çıkmış mezhepler arasında anılır. Lübnan nüfusunun % 20'sini Maruni hıristiyanlar oluşturur. Maruniler Arap katoliklerdir. Ancak bazı konularda diğer katoliklerden ayrılmaktadırlar. Yaklaşık % 5.5 oranında Grek ortodoks, % 3.4 oranında Grek katolik, % 3.4 oranında da Ermeni ortodoks mevcuttur.

Ürdün

Ürdün, doğrudan sömürgecilik döneminden dolaylı sömürgecilik dönemine geçişte İslam aleminin kalbine saplanan siyonist işgal devletinin bir yan ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu devlet hem siyonist işgal devletinin kurulmasına yardımcı olan Şerif Hüseyin'in oğullarına bir mükafat olarak verilmiş, hem de siyonist devlete tampon vazifesi görmesi için kurdurulmuştur. Nitekim kuruluşundan buyana da böyle bir görev icra etmektedir. Ürdün'ün henüz 60 yılı bulmayan tarihini incelediğimiz zaman en çok siyonist işgal devletine fayda sağladığını, onun sıkıştığı yerlerde Filistinlilere darbe vurduğunu görürüz. 1948 işgalinde İngiliz Glop Paşa'nın komutasındaki orduların gönderilmesi suretiyle Filistinlilerin kurtardığı bölgelerin onların ellerinden alınıp birtakım numaralarla işgalci siyonistlere teslim edilmesi, 1967 Haziran Savaşı'nda yine bazı numaralarla Kudüs ve Batı Yaka'nın işgalcilere verilmesi, Kara Eylül hareketiyle Ürdün'deki Filistinli gerilla güçlerine ağır darbeler indirilmesi ve İsrail'i sık sık rahatsız eden bu gerillaların Ürdün'ü terk etmeye zorlanmaları, 1987 İntifadası'ndan sonra Batı Yaka'yla irtibatın kesilmesi suretiyle işgale karşı mücadele veren bölge halkını maddi açıdan ciddi sıkıntıya sokan bu yüzden de intifadayı sürdürmelerini zorlaştıran bir karar alınması, son olarak da Akabe anlaşması bu ülkenin Filistin davasına ihanetleri konusunda sıralanabileceklerin sadece belli başlılarını oluşturmaktadır.
Ürdün parlamenter sisteme dayalı krallık rejimiyle yönetilmektedir. 1992'de çıkarılan bir kanunla siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. Üyeleri dört yılda bir gerçekleştirilen seçimlerle belirlenen 80 üyeli bir parlamentosu, 40 kişilik de bir senatosu (üst meclisi) var. Seçimler daha önce nispi temsil sistemine göre yapılıyordu. Ancak ülkede İslami hareketin güçlenmesi üzerine bu hareketin parlamentoda çoğunluğu elde etmesine karşı bir tedbir olarak seçim kanunu değiştirildi. 8 Kasım 1993 genel seçimlerinden kısa bir süre önce ABD'nin Amman büyükelçisi tarafından önerilen ve yönetimce yürürlüğe konan yeni seçim kanununa göre seçmenler kendi bölgelerinde bir siyasi partinin sunduğu adaylardan oluşan listeye değil bu listenin içinden sadece bir kişiye oy verebiliyorlar. Ancak parlamentoda kabul edilen yasaların yürürlüğe girebilmesi için kral tarafından da onaylanması gerekiyor. Kral parlamentonun aritmetik yapısını göz önüne alarak herhangi bir kişiye hükümeti kurma görevini verebiliyor. Kralın hükümeti görevden alma ve parlamentoyu feshetme veya tatil etme yetkisi de var.

Etnik yapısına gelince, Ürdün halkının % 98'ini Araplar, % 1.2'sini Çerkezler, % 0.7'sini Türkler oluştururken, az sayıda da Kürt vardır. Arapların önemli bir kısmı Filistin asıllıdır.

Dini nispetler ise şöyledir: Halkın % 95'i sünni Müslüman, % 5'i hıristiyandır. Ancak parlamentoda hıristiyanlara % 10 oranında kontenjan tanınmaktadır.

Filistin

Bölgenin, gerek siyasi, gerek etnik, gerekse dini açıdan en karmaşık dolayısıyla en problemli bölgesi Filistin'dir. Filistin'in yapısı aynı zamanda siyonistlerin medya organları üzerindeki etkileri sebebiyle yanlış bilinmektedir. Bu sebeple Filistin'in yapısının biraz ayrıntılı olarak tanıtılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Biz burada sadece bazı özet bilgiler vermekle yetinmek zorundayız.
Öncelikle şunu bilelim ki İsrail'in varlığı bir işgal mahiyeti taşımaktadır. Yani işgalci siyonistlerin hakimiyetleri altında bulunan toprakların tamamı Filistin'dir ve orada İsrail diye bir toprak parçası bulunmamaktadır. Ne var ki BM tarafından alınan kararlarla siyonistlerin 1948'de işgal etmiş oldukları bölgeler İsrail olarak gösterilmektedir. Diğer bölgeler BM kararlarında Filistin olarak gösteriliyor olsa da oralarda da Filistinlilerin gerçek anlamda bir hakimiyetleri ve bağımsızlıkları mevcut değildir. Oslo süreci içinde imzalanan anlaşmalar neticesinde kurdurulan özerk yönetim Filistinlilere siyasi anlamda herhangi bir bağımsızlık ve kimlik kazandıramamıştır.
1948'de işgal edilmiş bölgeler resmiyette "İsrail" olarak gösterildiğinden buralarda yaşayan Filistinlilere "İsrailli" kimliği ve pasaportu veriliyor. Bu yüzden de onlara "İsrailli Araplar" veya "İsrail'deki Arap azınlık" yakıştırması yapılıyor. Ne yazık ki o insanlar kendi öz yurtlarında yabancı kimliği almaya ve azınlık konumuna düşürülmeye mecbur bırakılmışlardır.
Filistin'deki siyasi, etnik ve dini yapı da işte bu coğrafi bölgelere, işgalde öncelik, sonralık durumuna ve BM kararlarına göre değişmektedir. Buna göre:
Yönetim biçimi hakkında şunları söylememiz gerekir: Bugünkü Filistin topraklarının üzerindeki yönetim bir siyonist işgal yönetimidir. Gazze ve Batı Yaka'da kurdurulan özerk yönetim ise işgal yönetimine bağlı bir yerel yönetim niteliğindedir. Bu yönetim dış işlerinde tamamen işgal yönetimine bağlıdır. Emniyet güçlerini sadece Filistinlilere karşı kullanma hakkına sahiptir. Bu bölgede oturan yahudi yerleşimcilere karşı özerk yönetime bağlı emniyet güçlerinin kullanılmaması özerklik anlaşmasında şarta bağlanmıştır.

Etnik açıdan: 1948'de işgal edilmiş olan topraklarda yaşayanların % 79'u yahudi, % 21'i Filistinlidir.

1967'de işgal edilmiş olan Batı Yaka'da ise nüfusun % 91'ini Filistinliler, % 9'unu yahudiler oluşturur. Gazze'de yaşayan nüfusun ise tamamına yakın bir kısmı Arap'tır. Sadece Akdeniz kıyısındaki bazı stratejik noktalarda yahudi yerleşim merkezleri bulunmaktadır. Buralar da iskan amacıyla değil askeri amaçla kurdurulmuştur ve içinde oturan sivillerin en az üç katı kadar oraları korumakla görevlendirildikleri iddia edilen askerler etrafında nöbet tutmaktadır. Filistinlilerin tamamına yakını Araptır, az sayıda Çerkez vardır.

Dini yönden: 1948'de işgal edilmiş topraklarda yaşayanların % 79'u yahudi, % 5'i hıristiyan, % 16'sı Müslümandır. 1967'de işgal edilmiş olan Doğu Kudüs ve Batı Yaka bölgelerinde ise nüfusun % 76'sı Müslüman, % 17.5'i yahudi, yaklaşık % 5.5'i hıristiyan, kalanı da diğer dinlere mensuptur. Gazze'deki nüfusun da % 98.8'i Müslüman, % 0.7'si hıristiyan, % 0.5'i yahudidir. Müslümanların geneli sünni ve şafiidir.


Sonuç

Ortadoğu ülkeleri sadece bunlardan ibaret değil. Ancak özellikle bu bölge çalkantılı bir bölge olarak bilindiğinden siyasi, etnik ve dini kimliklerinin bilinmesinde yarar olduğunu düşünüyoruz. Yeri geldikçe bölgedeki diğer ülkeler hakkında da benzer bilgileri aktarmaya çalışırız, inşallah.
Bu Makaleyi http://www.vahdet.info.tr/isdunya/dosya1/0228.html sitesinden kopyalanmıştır. Yazı çok faydalı bir kaynak. Bu dökümana grafiksel gösterimin daha faydalı olacağını düşünerek yeniden derledim.
Vahdet.info.tr'nin Gösterdiği Kaynak : 27 Nisan 2003 Pazar, Cuma dergisi

Bilginin Tekelde Tutulması - 4. Bölüm

Paranın Yozlaşması

Ne yazık ki biz bazı tali meseleleri çok ciddi meseleymiş gibi, bazı ana meseleleri de çok basit meseleymiş gibi ele alıyoruz. Dani Rodrik bir sözünde diyor ki;
Asya Toplumları gerçek ihtiyaçlarını bilemezler, bilseler de sıralamasını doğru yapamazlar.

Bilginin Tekelde Tutulması - 3. Bölüm - Dijital Belge Çağı


Giriş

Kâğıt dünyada arşiv ve belgelerin oluşumundan olması sebebiyle çok önemli ve stratejik bir sektör olduğu için bugüne kadar büyük kâğıt üreticileri genelde Musevi ailelerin elindeydi. Kâğıt önemini kaybedip dijital ortama geçiş olduğu için bu Musevi büyük aileler yavaş yavaş kâğıt sektörde ellerini çekip dijital ortama geçiyorlar. Bu sebeple şu anki kâğıtların yerini dijital ortamlar yani internet almaktadır. İnternet’te bize sonsuz özgürlük vadettiği şeklinde sunulmaktadır. Acaba gerçekten öyle mi? Google basın sözcüsü Rachel Whetstone 1 Temmuz 2006’da bir açıklama yapıyor.

Bilginin Tekelde Tutulması - 2. Bölüm - Dijital Çağrıda Ülkemizdeki sorunlar

Dijital Çağda Ülkemizdeki Sorunlar

Bilginin tekelde tutulması ile dünyanın idaresi konusu namuslu her dünya vatandaşının bilmesi gereken bir husustur. Bu konunun Türkiye ile şöyle bir kısmı vardır;
  1. Enerjide dışa bağımlıyız.
  2. İhracatı ithal ara mallara bağımlıyız, örneğin Almanya da bir motor alıp onu örneğin çöp toplayan bir makineye dönüştürerek Kenya ülkesine satmış olsak. Biz bu ticareti yaparken Almanya’ya para kazandırma şartı ile para kazanabiliyoruz. İhracatımızın yaklaşık %70’i ithal ara mala bağımlı kılıyoruz. Almanya dan motoru alamadığımız durumda ise ihracatımız şu anki seviyesinin altına inme riski doğuyor.
  3. 30-40 yıldır teröre milyar dolarlar harcıyoruz.
  4. Biz sanayi devrimini kaçırdık.
  5. Fikri düzeyde Rönesans’ı yaşamadık.
  6. Henüz kendi yeraltı zenginliklerimizi tam manası ile değerlendirebilmiş değiliz. Bunların sebebi bizim bunları çıkarabilecek endüstriyel yeterliliğe sahip olmamamızdır. İki örnek verecek olursak;
    • Şu anda Türkiye’nin topraklarının altında 400 milyar dolar [daha da fazla olabilir] (ODTU ve Aselsan’ın raporları ile sabittir. ) değerinde altın olduğu bilinmektedir. Başbakan Ecevit’e ekonomik kriz sırasında bir çözüm olarak sunulmuştu.
    • Diğer bir örnek; Güneydoğu’dan petrol bulundu haber gelince Rahmetli Özal’ın etrafındakiler sevinç naraları atarken Özal koltuğa yığılır. Bakıyorlar ki Özal pek memnun değil. Dönüp Özal’a sebebini sorduklarında “Çocuklar inşallah fazla değildir.” der. “Neden? İhtiyacımız var” dediklerinde ise. “ Şu anda ona sahip çıkabilecek durumda değiliz. ” demiştir.
Yani sahip olduğunuz nimeti taşıyacak kudrette sahip değilseniz nimet size belaya dönüşebilir. Bu sebeple yeraltı zenginliklerimizi endüstriyel yeterliliğe sahip olmadığımız için değerlendirebilmiş değiliz. Acaba bu zenginlikleri bir yolunu bulup çıkarmaya çalışsak bile bunları taşıma kudretine sahip miyiz?

Bilginin Tekelde Tutulması - 1. Bölüm - Teknolojide Ne haldeyiz!


Giriş

Bilgi ve Bilginin tek elde toplanması sonrasında bunun ne anlama geldiğiniz anlatmaya çalışacağız,

Teknolojide Ne haldeyiz

Her şeyimiz kaydediliyor

Hepimizin eline artık yeni nesil dokunmatik cep telefonları var. Parmağımızı üzerinde dolaştırıyoruz. Bu sayede dijital ortama kendinize ait parmak izini bırakıyorsunuz. Zaten bu hat kimin üzerine olduğunu da aboneliklerimizden bellidir. Telefonun kamerasına baktığımızda göz retinamızı bırakıyoruz, konuşuyoruz sesimiz ve konuştuklarımızın tümünü kaydedilebilir hale getiriyoruz, ortam dinlemesi için mikrofonumuzda yanımızda, vücut ısımız tespitine kadar vs.. daha da çoğaltabiliriz. Şu anda bu şartlarda bir kişi dünyanın herhangi bir ülkesinde suça bulaşsa 2 dakika içinde yukarda sağdığımız bilgilerden kimin olduğunu anında görebiliriz. Ayrıca bu kişiye ait bu kişinin çektiği fotoğrafları nerede çektiğine, günlük harcamaları hangi marketten ne almış ne kadara almış, günlük hayat trafiği analizi, alışkanlıklarının analizine kadar her şeyi görebilme teknolojisine sahip bir dünyada yaşıyoruz.

Telefonla Oynayan Çocuklarımız Zeki mi?


Çocuklar telefona ne kadar meraklı değil mi? Bu sözleri çok duymuşsunuz dur. “Benim bi çocuğum Allah seni inandırsın. Telefonu birsürü şey yapıyor. Program yüklüyor. ” diye övünerek anlatan ana babalar, dedeler görmüşsünüzdür.
Peki bunları nasıl yapıyor diye sorsanız. Hemen yapıştırır lafı. Benim çocuğum zeki. Hadi ordan ne zekisi. Seni taklit ediyor. Ne zekisi.
Çünkü çocuğun annesi babası bütün gün telefona bakıyor. Büyün gün bakan anne babayı gören çocuk bunu gördüğünde ha.. bu demek ki bakılacak bir şeymiş diyor. Çocukta alıyor. O da bakıyor.

Anneler Bakıcı Değildir, bir insan olma rehberidir!






Rutin Anne Tarifi

Örneğin anneler günü veya Anne söz konusu olduğunda bir kalıpla anneler tarif ediliyor dikkat ettiniz mi hiç? Anne söz konusu olduğunda insanların bir ezberi var. Anneyi tarif ederken sürekli aynı şeyler söyleniyor. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Birisi bunu tüm insanlara ezberletmiş sanki. Amerikalısı Türkiyelisi, Korelisi hep aynı tarifle anneyi tarif ediyor.
Anneye büyük saygı duyuyoruz çünkü anneler uykusuz kalır, anne çocuğunu doyurur, anne emzirir, okula götürür, anne çocuk uyandığında yanına koşar vs.
Bunları küçümsediğim için söylemiyorum. Aman ha. Ancak bu ezber anneliğin gerçek anlamını örtüyor, hakikati örtüyor, hikmeti örtüyor. Anneliği yanlış anlıyoruz. Aslında Annelik böyle bir şey değildir.

Dünya Denklemler - Boru Hatları Savaşı # 4.Bölüm


Boru Hatları Savaşı

Bizdeki Taksim Gezi olayları, 17 Aralık olayı, Suriye Savaşı, Kiev’de yaşanan hadiselerin temelinde anlatacağımız bu olaylar yatar. Konumuza şöyle bir soru ile başlayalım. Hitler Almanya’sına Amerikan ve Rus orduları Berlin’e beraber girdiler. Almanya’yı birlikte işgal eden Rus ve Amerika daha sonra ne oldu da düşman (soğuk savaş yılları) oldular. Aslında bu iki ülke düşman değillerdi. Dünyayı beraber idare etmek üzere Amerika ve Rusya anlaştılar, dünyanın idaresinden söz ediyoruz. Ancak bunun için dünya çapında küresel bir tiyatronun oynanması gerekiyor. Bu tiyatronun da oynanabilmesi için de inandırıcılık lazım. Bunun içinde birkaç savaş sahnelendi. Dünyanın idaresi için de 50 bin 100 bin insanın ölmesi hele hele şeytani küresel düzen için çok da bir şey ifade etmiyor.

Dünya Denklemleri - Ülkemizdeki Başka Sorunlar # 3.Bölüm

Ülkemizdeki başka sorunlar

Önceki bölümlerde bahsettiğimiz sorunlardan başka da Türkiye’nin üç temel sorunumuz daha var. Bunlar önceki bahsettiğimiz meselelere göre daha hafiftir ama önemlidir. Sorunu şöyle benzetebiliriz. Anadolu’da besiciler zapdetmekte zorlandıkları boğaların burunlarını delip halka takarlar. Burun bütün sinirlerin toplandığı ve vücudun hassas bir yeri olduğu için önemlidir. Burnuna halka takılmış boğanın artık yapabileceği fazla bir şey kalmaz. O 3-5 tonluk boğayı beş yaşındaki çocuk zincirinden çekerek istediği yerden götürür.

Dünya Denklemleri - Avrupanın Ülkemiz üzerindeki Etkisi # 2.Bölüm


Avrupanın Ülkemiz üzerindeki Etkisi

Avrupa’nın ülkemiz üzerindeki varlığı hem çok eski, hem de kökleri çok derindir. Anadolu’daki insanlarımız bilirler. Ayrık otu vardır. Bu otu toprağın içinden ayıklamak çok zordur. Ayrık otunun dallarını tutup kaldırdığımızda kökün biri bir başka yerden, diğer kök başka yerden çıkar. Kökü tamamen temizleseniz bile ayrık otundan bir küçük parça kalsa ayrık otu tekrar sürgün verir ve tarlayı yeniden işgal eder. Toprağın üst kısmında birkaç dalı olan ayrık otunun birbirlerinin içine geçmiş kökleri vardır. Siz oraya ne ekerseniz ekin ayrık otunun kökleri ektiğiniz şeylerin köklerini sıkıp kırar ve başka bir şey yetişmesine izin vermez.

Dünya Denklemleri - Ülkemizdeki Üç Saç Ayağı # 1.Bölüm

Dünya Denklemleri - Ülkemizin Üç Saç Ayağı

Dünya Denklemleri yazımın ilk yazısınında Dünya Denklemleri - Ülkemizin Üç Saç Ayağı konusunu işlemeye çalışacağız. Dünyada ülkemizin durumu, Güçlü bir ülke olmak için ne kriterler gerekli bu konuları işleyeceğiz.

Geleneksel Tıp Duayenleri

Önsöz

Merhabalar;
Sağlık bölümü ile ilgili Şeker Pancarı'ndan sonra ikinci makalemi yazmış bulunmaktayım. . Bundan sonra sağlıkla ilgili yazacağım aklımda olan birçok dökümanları aşağıda belirteceğim Geleneksel tıp duayenleri nden ilham alarak veya okuyarak veya dinleyerek sizlere aktarmaya çalışacağım.
Geleneksel Tıp duayenlerine geçmeden önce Geleneksel Tıp hakkındaki nacizane görüşlerimi aktarayım. Şu anda tıp sektörü nasıl bir ilim diyecek olursak. Tecrübi bir ilimdir. Yani tecrübeye dayalı bir ilim. Bir kişi bunu tecrübe eder, diğer tüm tıpçılar da bu doğrultuda aynını tatbik eder. Tıp sektörü günümüzde o kadar gelişti ki birçok hastalık için müthiş bir bilgi birikimi var insanoğlunda. Buraya kadar çok gelişmiş bir tıp sektörü var diyebiliriz. Ancak Tıp sektörüne öyle bir bela olan ilaç firmaları olmasa her şey çok daha güzel olacaktır. İlaçlar olmasın demiyorum. Ama gerekli gereksiz her durumda ilaç kullanıp bize emanet bu bedeni bir mutasyona uğratarak vücudumuzu insanın doğasında olmayan haller almasına sebebiyet verdirmiş oluyoruz.

Bakış Açısı 3 / 3 - DAEŞ




DAEŞ

Daeş diye bir örgüt, lideri bağdadi diye birisi, ne yapıyorlar bu adamlar, kafa kesiyorlar. Kim bunlar, bir sürü vahşi adamlar.
En başta böyle bir tanım yapan kişiye şunu söylemeliyiz, derdimiz kesinlikle Daeş’i savunmak değil, Bu DAEŞ gerçeğini anlatmadan önce aşağıdaki tabloyu inceleyelim.

Bakış Açısı - 2 / 3 - Boko Haram


Boko Haram

Boko Haram’ı Türkiye independent diye bir gazeteden öğrendi. Türkiye’den bizzat oraya gidip öğrenen ne gazeteci ne de başka birinin toplamı birkaç kişiyi geçmiyordu. Bir İngiliz gazetesi independent haber yapıyor. Bizde İngilizlerin anlattığı bakış açısı ile Boko Haram’ı öğrenmeye başladık. Sonra da bir sürü Türk ve Amerikan, Fransız, Alman gazeteci de haberler yaptı. Bizde onların yaptığı haberleri tercüme ettik ve bir Boko Haram görüşü oluştu ülkemizde.

Bakış Açısı - 1 / 3 - İçi Boşaltılmış Atasözlerimiz


Bakış Açısı

Bakış Açısı - İçi Boşaltılmış Atasözlerimiz. Bakış Açımızı fabrika ayarlarına döndürdüğümüzde bu makalede yazılı olan atasözlerimizi anlayacağız.

Zürafanın Düşkünü Beyaz giyer kış günü Bakış Açısı

Cemil Meriç’in kültürden irfana kitabında bahsettiği bir hikâye vardır. Şöyle ki;
Barış Manço’nunda şarkı yaptığı ve herkesin de bildiği bir laf var. “ Zürefanın Düşkünü Beyaz giyer kış günü” bu kelimeden ne anlıyoruz. Zürafa diye bir hayvan var. Ona düşkün olan birisi var. Bu kişide kış günü beyaz giyiyor. Bu tanımın ne anlatmaya çalıştığını bilen ya da mantık yürütecekler beri gelsin.
Bunun ne demek olduğunu sorduğumuz kişilerde en mantıklı cevap verenler Hayvanın dikkatini çekmek için kışın soğukta beyaz giyinen adamın üşütme riski aldığı gibi açıklamalar duyuyoruz. Günümüzün sekülerist bakış açısı ile baktığımızda böyle tanımlanır. Hadi gelin bakış açımızı değiştirerek kendi doğru bakış açımıza geçelim. Bu tanım ne demekmiş.
Bazı kelimeler vardır. Bizim tarafımızda olan bir takım insan modelleri vardır. Örneğin;  Alim. Alimler topluluğuna Ulema deriz. Yani âlimler demektir. Mesela Arif, Ariflerin topluluğuna ise Arifan deriz. Peki ariflerin üstünde ne vardır dersek Zarif insan modeli vardır. İşte Zariflerin bulunduğu topluluğuna ise Zürafa denir. İşte Barış Manço' ve Cemil Meriçin bahsettiği Zarifise bildiğimiz anlamdaki Zerafet değildir. Zarif insanlar şöyle yaparlarmış; Yani sözün Osmanlıcadaki tam karşılığı Zürafa’nın (zarif olanların) düşkünü beyaz giyer kış günü (Cuma günü)’dür.

Büyüklerimizden Özür Dilerim

Büyüklerimizden Özür Dilerim

Eskiden toplumumuzun hemen her kesiminde o toplumun kanaat önderi insanlar vardı. Bu kişilere de o toplum saygı gösterirdi. Onlar itibar ve saygı olarak tam olmaları gereken yerdeydiler.
Şimdi biz ve bizden sonraki nesil Bilgisayar kullanmayı, twitter'a girmeyi, youtube'dan bişey yüklemeyi, kaydırmalı ekranda bişeyler yazıp çizmeyi bişey bildiğimizi zannediyoruz. Onlara " babalık bu işlerden siz ne anlarsınız "  dedik. Bu sayede de biz büyüklerimizi bu hayatın dışına ittik.

Ülkemizdeki Sessiz En Büyük Silah Şeker Pancarı


Ülkemizdeki Sessiz En Büyük Silah Şeker Pancarı

  • Ticareti yönetmek istiyorsanız ilk yapacağınız şey denizleri yönetin,
  • Ulusları yönetmek istiyorsanız Petrolü yani enerjiyi yönetin,
  • İnsanları yönetmek istiyorsanız da GIDA'yı yönetin.// Henry Kissinger
  • Tüm insanlığın ne yapacağını bilemediği bir sorundur GIDA...

Kültürel Yozlaşma - Bilgi Kültür ve Medeniyet 5 / 5


Bilgi Kültür ve Medeniyet

Papanın çatısından çıkan siyah duman ve beyaz dumanı herkes bilir ya da duymuştur. Musayyiplik nedir desek kaç kişi biliyor. İki kişi birbiri ile musayyip oluyor. İlan ediliyor. Bunu herkes biliyor. Artık birbirlerinden sorumlu oluyorlar. Birinin başına bir şey geldiğinde diğer kişiye hesap soruyorlar. Musayyiplik anadoluyu ayakta tutan bir müessesedir. Şimdi alevi yurtdaşlarımız sahip çıkıyorlar. Alevi gençlerine sorsak senin musayyibin varmı desek onlardan da gitmeye başladı bu kültür.

Kültürel Yozlaşma - Yeni Nesil Bakıcılar 4 / 5

yeni-nesil-bakicilar

Yeni Nesil Bakıcılar

Bütün ailelerde bir şikâyet var. Çocuklarındaki dikkat eksikliği, ders dinlememesi, oturup ders çalışamaması, yerinde duramaması, hop oturup kalması! Peki neden olabilir. Aslında çok basit bir sebebi var, Yeni Nesil bakıcıları hemen uygulayın bu rahatsızlıktan kurtulun.